top of page
WhatsApp Image 2025-02-03 at 09.58.12.jpeg
UMUT KENDİMİZ


Haksızlığa Karşı Birleşme, Adalet için Dayanışma

Bu noktada ideolojik tanımlar ve kalıplaştırmaların dışına çıkmak, oldukça kritik bir işlev kazanmaktadır. Evrensel insan hakları için mücadele ederken, kim olduğumuz ya da kim olmadığımız, başkasının kim olduğu, nereli olduğu sorularından uzak, yalnızca ortak hedefe odaklanılmalıdır. Adaletsizliğe, yoksulluğa, liyakatsizliğe, hukuksuzluğa karşı birleşmiş olmak, doğarken kazandığımız, ne olacağına karar bile veremediğimiz etnik kimliklerden ve hedefe hizmet etmeyen ideolojilerden çok daha sağlam bir aidiyet hissi uyandıracaktır. Yine de “Siz kimsiniz?” diyecek olanlara karşı biz;

   • Açlık sınırının altında asgari ücretle geçimini sağlayamaya çalışan milyonlarca

     çalışan,
   • Senelerce okuyup mezun olduktan sonra, ülkesi yeterli istihdamı sağlayamadığı için,

      yedek iş gücü ordusuna dahil olmuş, kendine inancı azalmış işsiz gençler,
   • Her kurum, her sektör, her köşe başına sirayet etmiş liyakatsiz yetkilendirme

      sarmalında, potansiyeli yok sayılmış, emeği çalınmış milyonlarca nitelikli birey,
   • Faili koruyan yasalarla adalet arayan ve birçok hemcinsi gibi hayatını kaybetmekten

      korkan milyonlarca kadın,
   • İşlevsiz hale gelen sağlık sistemiyle tedaviye erişimi kısıtlanan ve randevu almakta 

      dahi güçlük çeken milyonlarca insan, 
   • 12 yıl boyunca bizzat devlet tarafından belirlenmiş müfredatla eğitim gördüğü halde,

      devletin sınavından iyi bir puan almak için başka bir eğitim kurumundan destek almak

       zorunda kalan milyonlarca öğrenci,
   • Özgür basını susturan yasalarla doğruyu arayan ve sesini kaybeden milyonlarca

      gazeteci,
   • Devletin denetimi altına giren yasalarla bağımsızlıklarını yitiren, görev adı altında etik

      ve ahlaki değerlerini göz ardı etmek zorunda bırakılan milyonlarca polis ve güvenlik

      görevlisiyiz.

“Umut Kendimiz” hareketinin amacı, yıllardır değişmeyen sistemsel haksızlıklara bizzat bu haksızlığa maruz kalanlarla birlikte karşı çıkmaktır. Herhangi bir ideolojik ya da siyasi bir tutumu sahiplenmeden, yalnızca evrensel insan haklarını temel alarak oluşturulan çözüm sürecinde toplumdaki tüm kesimlere görev düşmektedir. Örneğin; basın, halkın sesi olmalıdır. Aydınlar, toplumun geleceğine dair umutsuzlaşıp, kendine ve toplumuna yabancılaşmaktansa, bilgi birikimleriyle bu mücadelede topluma destek olmalıdır. Sanatçılar, yaşadıkları baskı ortamında içselleştirdikleri sansürün etkisinden kurtulup özgürce gerçeği yansıtmalıdır. Gerçeğe bir de sanatçıların gözünden bakmaya ihtiyacımız var.

Yalnızca seçim zamanı yaklaştığında çözüm talepleriyle ortaya çıkan hiçbir siyasi partiye OY YOK. Muhalefet ya da iktidar, sağ veya sol, liberal veya muhafazakar, hiç fark etmez; insan hakları temelli bir anlayış gözetmeyen hiçbir siyasi söyleme destek verilmemelidir. Tek amaçları kendi egemenliklerini sağlamak ya da korumak olan siyasi liderlere yönelik taleplerimiz oldukça net: Halkı merkeze almaları. Bizden oy alabilmek için önce;

   • Milletvekili ve diğer siyasi makam sahiplerinin maaşları ile asgari ücret arasında bir

     denklik sağlanması,
   • Bakanlıklarda yetkili birimlere, alanında uzman kişilerin seçilmesi. Türkiye’nin tarihi ve

      kültürü hakkında daha önce bir çalışma yapmamış kişilerin Kültür Bakanı olarak görev

      yapması ne kadar doğru?
   • Akademinin siyasetin gündeminden uzaklaştırılması, bilimsel çalışmalara özgür bir

      ortam sağlanması,
   • Polis, asker gibi kolluk kuvvetlerinin görev tanımında şiddete başvurma konusunun

     resmi kurallarla belirlenmesi. Örneğin; yurttaşların basın açıklaması, protesto, gösteri,

     yürüyüş yaptıkları esnada polise ya da diğer yurttaşlara fiziksel bir saldırı söz konusu

     olmadıkça, kendilerine emredilse bile polisin şiddet uygulama emrine itaat etmeme

     hakkının bulunması,
   • Her mahallede, mahalle nüfusuna denk sayıda sosyolog, psikolog ve pedagogun

     görev aldığı sağlık merkezlerinin kurulması,
   • Rant, yoksulluk ve diğer haksız kazançların önlenmesi ile güçlendirilen bütçeyle

      işsizlik sorununa çözümler getirilmesi,
   • Cumhurbaşkanlığı sarayının ülkenin büyümesine ve gelişmesine katkı sağlayacak

     prestijli bir üniversiteye dönüştürülmesi,
   • Kamu kurumlarına ve belediyelere ayrılan bütçenin halkın problemlerini çözmeye

     ayrılması gerekmektedir.

Toplumsal değişimi sağlayabilmek için, öncelikle siyaset yapma anlayışı ve biçiminin de değişmesi gerekir. Yıllardır siyasetçilerin karar vermiş olduğu, yer yer birbirlerine ağır hakaretlere varan cümleler kurduklarına da rastladığımız, sürekli gerçeğin üstünü örtmeye çalışan bir propaganda dilinin, problemleri çözeceklerine ve daha iyi yaşam standartları için mücadele vermelerine dair hiçbir güven verici unsuru yoktur.

Bu noktada ünlü sosyolog J. Habermas’ı anmak gerekir. “İletişimsel eylem” olarak kavramsallaştırdığı düşüncesinde Habermas, bireylerin toplumsal ilişkilerde daha rasyonel, demokratik ve etik bir etkileşimde bulunmalarını sağlayacak bir zemin sunar. Onun düşüncesinde ideal toplum, iletişimsel rasyonaliteye dayalı, eşitlikçi ve özgür bir kamusal alanın olduğu bir toplumdur.

  1. İletişimsel Eylemin Hakim Olduğu Bir Toplum:
    İdeal toplumda bireyler, stratejik ya da manipülatif eylemler yerine, iletişimsel eylemi esas alarak birbirleriyle iletişime girerler. Yani bireyler birbirini ikna etmek için güç ya da çıkar hesapları yapmaz, rasyonel argümanlar ve geçerlilik iddiaları üzerinden tartışır ve ortak uzlaşıya ulaşmaya çalışır. 

  2. Demokratik ve Katılımcı Bir Kamusal Alan:
    Kamusal alan merkezi bir öneme sahiptir. Bireyler bu alanda özgürce fikirlerini ifade eder, toplumsal meseleleri tartışır ve demokratik karar alma süreçlerine doğrudan katılırlar. Bu kamusal alan, devlet ya da sermaye tarafından manipüle edilmemelidir. Herkesin eşit koşullarda katılabileceği bir tartışma ortamı olmalıdır.

  3. Baskıdan ve Manipülasyondan Arındırılmış İletişim:
    Bireyler zorlamadan, baskıdan ve manipülasyondan arındırılmış bir iletişim sürecine katılmalıdır. Sadece ekonomik ya da politik güç sahiplerinin değil, her kesimin sesini duyurabileceği bir iletişim ortamına sahip olmalıdır.

  4. Demokratik Meşruiyetin Rasyonel Tartışma İle Sağlanması:
    Hukuk ve siyaset ancak rasyonel ve açık bir tartışma ortamında şekillenmelidir. Devlet, halkla kurduğu ilişkiyi hukuki ve bürokratik düzenlemelerle değil, iletişimsel süreçler üzerinden kurmalıdır. Yasalar, bireylerin tartışmalarla uzlaştıkları kurallar bütünü olmalıdır.

  5. Yaşam Dünyasının Sisteme Karşı Korunması:
    Yaşam dünyası: kültürel değerlerin, sosyal ilişkilerin ve anlam dünyalarının üretildiği alandır.
    Sistem: ekonomi ve devlet gibi bürokratik ve teknik yönetim alanıdır.
    İdeal toplumda, yaşam dünyası sistemin sömürüsüne uğramamalıdır. Yani ekonomi ve bürokrasi, insanların günlük yaşamlarını belirleyen baskıcı güçler haline gelmemelidir. Aksi halde bireyler yabancılaşır ve demokratik bilinç zayıflar.

  6. Özgürlük, Eşitlik ve Katılımcı Demokrasi:
    Yurttaşlar kendilerini ifade etme özgürlüğüne sahiptir. Toplumun tüm kesimleri eşit haklara ve fırsatlara sahiptir. Kararlar, toplumun geniş katılımıyla ve rasyonel tartışmalar sonucu alınır.

Habermas’ın niteliklerini belirlediği hak temelli bu toplum fikrinin gerçekleşmesi mümkün müdür? Daha önce de belirtildiği gibi toplum bizleriz, dolayısıyla toplumsal değişim imkanları da bizzat bizim elimizde. Tek yapmamız gereken “umut kendimiz” hareketinin logosuna sahip çıkmak. Sizleri, bu logoyu dükkanlarda, arabalarda, duvarlarda, çantalarda, aklımıza gelebilecek birçok yerde kendimize ait bir parça olarak kullanmaya başlayarak “içinde yaşadığımız kötü şartlara karşıyız” mesajı vermeye davet ediyoruz.

bottom of page